Ben, Sultan II. Bayezid, Osmanlı tahtına oturmadan evvelki en kıymetli yıllarımı Amasya’da geçirdim. Babam, Sultan Mehmed Han’ın iradesiyle bu kadim şehre vali tayin edildim. Amasya, Osmanlı’nın doğu sınırında stratejik bir konuma sahipti. Burada görev almak benim için sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir eğitim ve sınavdı. Devlet idaresi, askerî planlama ve halkla ilişkilerdeki ilk tecrübelerimi bu şehirde kazandım. Amasya, sadece bir görev yeri değil, adeta bir kültür ve ilim merkezidir. O dönemde şehir, âlimlerin, şairlerin ve sanatkârların buluşma noktasıydı. Bu atmosfer, benim ilme ve sanata olan düşkünlüğümü daha da pekiştirdi. Dönemin büyük âlimleriyle sohbet etmek, onların ilim meclislerinde bulunmak zihnimi açtı, ufkumu genişletti. Şairler, yazdıkları beyitlerle ruhumu dinlendirdi. Amasya’nın ilimle yoğrulmuş havası, bana yönetimden öte, halkı anlama ve onların gönlüne hitap etme yetisi kazandırdı.
Şehre olan sevgim, burayı mamur hale getirmek için çalışmamı sağladı. Valiliğim sırasında Amasya’da pek çok eser inşa ettirdim. Camiler, medreseler ve hanlar şehrin güzelliğine güzellik kattı. Bu eserler, sadece şehrin fiziksel yapısını değil, ruhunu da zenginleştirdi. Bu hizmetlerimle halkın duasını almak, benim için en büyük bahtiyarlıktı. 1481 yılında Osmanlı tahtına oturduğumda, Amasya’da geçirdiğim yılların ne denli kıymetli olduğunu bir kez daha anladım. Orada öğrendiğim devlet yönetme sanatı, doğu sınırlarında huzuru tesis etmemde, halkın güvenini kazanmamda büyük bir rol oynadı. Amasya, genç bir şehzade olarak üzerimde bıraktığı derin izlerle sadece geçmişteki bir durak değil, aynı zamanda geleceğimde de bir ışık oldu.
Bu kadim şehir, sadece benim değil, benden önceki ve sonraki şehzadeler için de bir okul olmuştur. Amasya’daki görevim, beni Osmanlı tahtına hazırlayan en önemli basamaklardan biri olarak hayatımda yer aldı. Bugün dahi bu şehri andıkça, gençlik yıllarımın o güzel hatıralarını ve halkıyla kurduğum gönül bağını büyük bir minnetle hatırlarım.