Ben Çelebi Mehmet, Osmanlı Devleti’nin beşinci padişahı, tarihe yeniden doğan bir imparatorluğun kurucusuyum. 1402’deki felaketin ardından, devletin dağılmaya yüz tuttuğu bir dönemde tahta çıktım. Ankara Savaşı, Osmanlı’yı büyük bir krizle yüz yüze bırakmıştı; ama ben bu karmaşayı fırsata çevirdim. Taht kavgaları ve iç savaşlarla boğuşan bir devleti toparlamak kolay değildi, ama azimle çalışarak her şeyin üstesinden geldim.
İlk işim, devleti yeniden düzenlemekti. Anadolu’daki pek çok beylik Osmanlı’yla birleşmektense bağımsız kalmayı tercih ediyordu. Ben ise onlarla güçlü bağlar kurarak merkezi yönetimi pekiştirdim. Beyliklerin Osmanlı’ya katılımını sağlamak, Osmanlı’nın genişlemesini sürdürmek için temel bir adımdı. Hem askeri gücümü hem de diplomasi yeteneklerimi kullanarak bu zorlu süreci başarıyla yönettim.
Bir padişah olarak benim en büyük hedefim, sadece savaş değil, halkın refahını da sağlamak oldu. Orduyu güçlendirdim, ekonomik yapıyı iyileştirdim ve vergi sisteminde reformlar gerçekleştirdim. Osmanlı’nın geleceği için iç düzenin sağlanması çok önemliydi. Bir devletin büyüklüğü, sadece topraklarla ölçülmez; aynı zamanda iç huzur ve ekonomik güçle de şekillenir.
İstanbul’un kuşatılması ise benim en büyük hayalimdi. Şehir, Osmanlı için hem stratejik hem de kültürel bir hedefti. Ancak İstanbul’u almak zaman aldı; ama imparatorluğun askeri ve diplomatik gücü her geçen gün arttı. Şehir bir gün Osmanlı topraklarına katılacak ve o zaman Osmanlı’yı daha güçlü bir devlet olarak görmek benim en büyük gururum olacak.
Bugün geriye dönüp baktığımda, devletin iç yapısını düzenleyerek, Osmanlı’nın geleceğini sağlam temellere oturtmuş olduğumu görüyorum. Osmanlı’nın yeniden güçlenmesinde, benim izlediğim politika ve yönetim anlayışının etkisi her zaman hatırlanacaktır.